Oysa aydınlık bir dünyanın olabileceğini düşleyemezsen, yaşadığın dünyanın karanlığına köle olmaya devam edersin

 

TANRI’NIN PSİKOPAT ÇOCUKLARI

ŞEYTAN İLKELERİ 1
Eğer altında Tanrı’nın ya da insanın imzasını görürsem, o kanun benim için sapkındır!

Düşün; Tanrı’nın iyiliği ve kötülüğü senden gelir. Sen ne kadar iyiysen Tanrı’n da o kadar iyi. Senin üstüne çıkamayan bir Tanrı ne kadar kudret doludur?

Düşün; acı çekmeyi bilmeyen bir Tanrı, merhameti öğütleyemez.

Tanrın, düşmanının şeytanıdır.

İnançlı her insan, başka bir dine iman eden için şeytana tapandır.

Bu yüzden dinler bir başkası için sapkındır.

Tüm dinler “sevgiyle” başladı. Sevgi itaatin, ruh engizisyonunun, bencilliğin, köpekliğin, soysuzluğun, decadence’nin ve sapkınlığın en üst basamağıdır. Ruhun içinse en düşük basamağı.

Sevgi. En kötü küfürdür özgür insan için.

Çünkü seven insan, her şeyi yapar. Ve en kudretli sevgi, ungreifbar’a tapmaktır bu hayatta. Tanrı ile tanışan her insan için ne büyük bir aşk değil mi?

Tanrı’ya tapan her insan baştan kabul ediyor meyvelerin etrafında dönen sinek olmayı.

Ve dönerken yüceltir en tatlı kelimeleri: Sevgi, iyilik, doğruluk, merhamet, bağışlama…

Ruhunun yükselmesini istiyorsan, en dibe düşmelisin önce. Çünkü zeval olan dönenlerin ruhudur, konuştukları her kelime düşüktür. Seven ruh kördür çünkü. Kör bir ruhun sözü de alçak olur.

Bu yüzden sineklerin tanrısına tapmam.

Körlerin gösterdiği yoldan gitmem.

Bu yüzden siz Tanrı Tapanlar, taipan zehriyle ölmeyi hak eden birer sineksiniz. Sizlerin varlığı, aldığınız her nefes, yaşam için bir küfürdür.

Sizler lanetlisiniz! Eğer sizler iyiliksever, merhametli, dürüst ve şerefliyseniz, ben karanlık, ölüm ve kan içen riyakâr bir yılan olmayı seçerim.

Eğer sizler sevgi doluysanız;

Tanrı’nın güzelliklerine âşık kör bir melek olmaktansa, güzelliğini kendi yaratan hür bir şeytan olmayı seçerim.

Çünkü:

Melekler Tanrı’nın ışığıyla aydınlanır, şeytansa ışığını kendi yakar!

ŞEYTAN İLKELERİ 2
Küçükken bir dahi olduğumu hissediyordum. Çevremdekilerse bana deli ya da aptal gözüyle bakardı. İçime kapanıktım. Konuşamazdım. Sesim titrer ellerim tutulurdu. Hiç en önde oturmadım. Hiç en önde koşmadım. Hiç en öne geçeceğim diye birine çelme takmadım. Yarıştırmak için hiç kamışımla oynamadım. Ben kamış yarıştırmaktan utandım hep, bu yüzden hep arkalarda kaldım. Ne zaman bir cümle kursam merak uyandırdım, ikinci cümlemde hayal kırıklığı yaşattım. Ne zaman lafı uzatsam boş konuşmakla suçlandım. Kısa kestiğimde bilgisizlikle. Her konuya hâkimdim ama bir türlü konuya nasıl gireceğimi bilemedim. Vardığım yargıyı, düşüncelerimden önce söyledim, yargılarım ise çoğunlukla yanlıştı. Sadece bir şeyde yanılmadım, insanın en büyük yanılgısı insanlar hakkındaki yargılarıydı. Örnek mi, benim yüzümü gören sesimi duyan, asla bir sadist olduğuma inanmaz. Hele ki, o masum çocukları kurbanlık birer köpek gibi ellerini arkalarından bağladıktan sonra en ufak bir vicdan azabı duymadan diri diri yaktığımı görseler… Bana söyleyecekleri tek bir şey kalırdı geriye:

Sen bir ŞEYTANSIN!

Tanrıyı sevmem, kanunları sevmem, insanları sevmem, ne yalan söyleyeyim kendimi de pek sevmem. Derin bir insanım, ama yüzeysellikten kurtulamam. Işığı severim ama karanlıkta yaşarım. Sevgiye gıpta ederim, ama nefretle nefes alırım. Yalandan hoşlanmam, ama doğrulardan kaçarım. Her şeyi arzularım, ama tutkusuzum. Karmaşıklıktan nefret eder, hep bir kaos içinde yaşarım. Her şeyden çabuk sıkılır, sonuna kadar imkânsızlığın peşinde koşarım.

Kan görmeye dayanamam, ama öldürmekten zevk alırım.

Meleklere aşığım, şeytanla yatarım.

Ve tek bir söze güvenirim:

Başkalarının sırlarına dokunma!

Çünkü ışık, karanlığın öğrencisidir! Eğer karanlık olmasaydı, insanoğlu ışığı hiç keşfetmeyecekti.

Ben bir şeytan mıyım? Sevdiğim şeyler yok mu?

Var, ama sevdiğim çoğu şey günah veya yasak olarak anılıyor.

Yalan söylemek istemem:

Cennetin güzellikleriyle melekleşen karanlık bir ruhun tutsaklığı

Ancak

CEHENNEMİN RUHUYLA ÖZGÜRLEŞİR!

ŞEYTAN İLKELERİ 3
İnançlı insanlar “Tanrı her yerdedir,” der. Her yerde olsaydı bu kadar kötülük olmazdı.

Her yerde olan şeytandır.

Tanrıya yakınlaşmak için çabalar insan. Oysa şeytan sen doğduğundan beri yanında yatar. Ne kadar çabalarsan çabala, şeytan kadar yakın olamaz Tanrı sana!

Düşün, cennetle cehennem arasındaki en büyük fark nedir?

Cennete giden yol yasaklardan geçer, cehennem ise günahlardan!

Peki hangisi daha aydınlık? Yasakların karanlığıyla ışıldayan cennet mi, yoksa günahların ateşiyle aydınlanmış cehennem mi?

Aynı Tanrı değil mi ki dünyada yasakladığı tüm günahları, cennette ayaklarına sunuyor.

Tek farkımız bu, siz Tanrı Tapanlar, cennette günahkâr olmak için dünyadan vazgeçiyorsunuz, oysa Şeytan her yerde günahkârdır! Cennete çıkacağım diye cehennemin ateşinden kaçmaz!

Aslında hepiniz biliyorsunuz:

Cennetin güneşi Şeytan’ın ayakları altındadır.

Ve Cehennemde güneş hiç batmaz.

Çünkü,

Cehennem günahların ateşi ile aydınlanır!

Ve orada HERKES GÜNAHKÂRDIR!

Cehennem de bir zamanlar cennetti.

Şeytan ateşe vermeden önce…

Evet doğrusu bu. Cennetin güneşi, ışığını cehennemin aydınlığından alır. Tanrı Tapar insanlar bunu anlamaz. Meleklerden medet umar, cennet için kişiliklerini ve arzularını, cinsiyetsiz ibne meleklere satarlar. Şeytanın evine cehennem derler.

Oysaki bilmezler:

CEHENNEM

ŞEYTANIN CENNETİDİR!

ŞEYTAN İLKELERİ 4
Günah insanı olgunlaştırır.

Hiç günah işlemeyenlerin ruhları çocuk kalır.

Bu insanların kişilikleri asla olgunlaşmaz! Şişman ya da gözlüklü olduğu için oyuna alınmayan çocuklar gibi iki büklüm ve kindar kalır.

Günahlarından utananlarsa karnındaki çocuğu doğurmak istemeyen annelere benzerler.

Günahlar insanların çocukları gibidir. Bazen utanırsın, bazen gurur duyarsın, bazen o yokmuş gibi davranırsın, bazen çok kızarsın, bazen çok seversin, bazen de hiç işlememiş olmayı dilersin ama günahlarına kürtaj yapamazsın!

Günahlarından pişman olanlar, çocuklarını öldürmek isteyen ebeveynlere benzer. Bir çocuk ne kadar çok babasına çekmişse, babası da ondan o kadar nefret eder ya, günahlarından nefret eden insanlar da aslında kendinden nefret eden ve bir türlü büyüyemeyen çocuklara benzer.

On beşimde çok fazla fikrim olduğunu keşfettim.

On sekizimde fikirlerimin asla değişmeyeceğine inandım.

Yirmi birimde fikirlerim için öleceğime…

Otuzuma geldiğimde fikirlerimin bomboş olduğunu anladım ve yaşamadığım zevklerin peşinde koştum.

Kırkıma gelince bana olgunlaşamamışsın dediler.

Keşke hep ergen kalsaydım.

Hayat şarap gibi değil ki yıllandıkça tatlansın.

Hayat bira gibidir, soğukken içersin.

Ve En TATLI GüNAHLARI

YAŞLANMADAN İŞLERSİN!

ŞEYTAN İLKELERİ 5
İnsan kendi derinliklerine yaklaştıkça Tanrı’dan uzaklaşırmış.

Eğer bu kaosun hesaplı bir düzen olduğuna inanan varsa, Tanrı’nın da evrenin en büyük faşisti ve sübyancı canisi olduğunu kabul etmesi gerekir. Yoksa çocuk yaşta tecavüz edilip öldürülen çocukları ve Amerika’nın atom bombasıyla dümdüz ettiği kentlerin kaderini şeytanla açıklayacaksan, şeytanın buna seyirci kalan Tanrı’nın ta kendisi olduğunu da kabul etmen gerekir!

Hayat, doğduğun günden itibaren tecavüze uğramaktı. Ve aynı seks filmini defalarca izleyip ömrün boyunca mabturbasyona mahkûm kalmak.

Bunu gerçekten de hissetmiyor musun? Beyninin her gün hırçın ve doyumsuz bir penis tarafından domuz gibi düzüldüğünü duymuyor musun? Askerler, polisler, fahişeler, bakireler, öğretmenler, motorlar, pop şarkıcıları, bürokratlar, senatörler, gazeteciler, spikerler, savcılar, yargıçlar, avukatlar, vergi memurları, doktorlar, sigortacılar, işadamları, bankacılar, başkanlar, yazarlar, seni düzmek için sıraya girmiyor mu?

İşin en komiği de, aslında sen de bunlardan biri değil misin?

Bu düzene oy veren ve düzeceğim diye ümit edip sürekli düzülmekten belini dorultamayan ama gene de sesini çıkartmayan sen değil misin?

Haksızlıklardan nefret mi ediyorsun, öyleyse önce kendinden nefret et!

Sistemden memnun musun?

Öyleyse faşistin ta kendisisin!

İnsan tükettikçe zorbalaşır. Yalan söyler. Ahmaklaşır. Umursamazlaşır. Çünkü bunlar tatlıdır. İnsanı uyuşturur ve kendisini bir bok zannetmesini sağlar. Tüketmek insana otorite verir.

Eskiden din, toplumun afyonuydu. Şimdi para!

Bizi paraya boğup evimize hapsetmek istiyorlar. Dışarıda, Şankroid, Klamidya, Molluscum, KSHV taşıyan Aids’li, frengili homoların, travestilerin, lezbiyenlerin, fahişelerin dolaştığını, dokundukları herkese hastalık bulaştırdıklarını, İslamcı teröristlerin, anarşistlerin, seri katillerin, sapıkların kanımızı ılık ılık içmek için etrafta cirit attığını, Seattle’dan, Şili’den, İstanbul sokaklarından korkmamız gerektiğini, sadece hükümete ve polise güvenmemizi ve televizyon karşısında huzur bulacağımızı söylüyorlar.

Televizyon engizisyonunun ve dinin bizi kurtuluşa götüreceğine inanmamızı istiyorlar.

Oysa aydınlık bir dünyanın olabileceğini düşleyemezsen, yaşadığın dünyanın karanlığına köle olmaya devam edersin.

Kölelik Amerika’dan hiçbir zaman kalkmadı. Sadece renk değiştirdi.

Çünkü nefret olmazsa Amerika olmaz. Siyahı ya da beyazı, cumhuriyetçiyi ya da demokratı, zengini ya da fakiri, homoyu ya da homofobiği bir bayrak altında toplayan tek duygu nefrettir bu ülkede!

Şiddet Amerikan’ın düsturudur!

Ve bu kadar farklı insanın aynı nefret altında yatıp kalktığı tek ortam ordudur.

Amerika Birleşik Devletleri’nin ordusu, tecavüzcü koğuşlarında bile rastlayamayacağın kadar çok orospu çocuğu sübyancıyla doludur.

O dillere destan demokrasimizin özünde, nefretle akıttığımız masum kanların şırasında çocuk tecavüzcülerinin şanıyla akıttığı döllerin ışıltısı vardır. Önce bu toprakları Kızılderililerin kanıyla yıkadık. Sonra, Hiroşima’da, Vietnam’da, Irak’ta ve CIA ajanlarının girip de yakmadan çıkmadığı onlarca farklı ülkede, öldürülen, tecavüz edilen, aç bırakılan, işkence gören, kafaları kesilen insanların kanına Amerikan demokrasisini şırınga ettik.

Bizim vergilerimiz, bizim oylarımız, bizim duyarsızlığımız, bizim vurdumduymazlığımız, bizim milliyetçiliğimiz, bizim sağcılığımız, bizim beyinsizliğimiz sayesinde orta doğu kan gülünde yüzen bir adaya döndü.

Başı kesilerek öldürülen insanların görüntüsü internetten evlerimize giriyor. Ve bu görüntüler, her gece yatmadan önce masallar yerine, dedesinin 2. Dünya savaşı, babasının Vietnam savaşı, ağabeysinin Körfez savaşındaki kahramanlıklarını dinledikten sonra uyuttuğumuz çocuklarımızın, bilgisayarındaki pornolarını sakladığı gizli dosyaların arasında arşivleniyor.

Ve bu çocuklar ergenliğe girince ne yapıyorlar?

Tabi ki istediğiniz şeyi. Amerika bayrağı altında her türlüğü pisliği yapan ve bundan asla ceza almayacağını bilen, Vietnam’daki çocuklara napalm boşaltan, Irak’lı kadınlara tecavüz eden, çocuklarına kurşun yağdıran ve kendi mahallesindeki siyahları hor gören bir neo nazi özentisi, Anglosakson Protestan oluyorlar.

Bu yüzden hepiniz suçlusunuz! Kimse akşam işten gelince eline bir kadeh votka alıp Amerikan İdol şovu izlerken nereden geldiğini unutmasın!

Sizler Atlantik’i köle avcısı bir grup beyaz çapulcunun öncülüğünde geçip, tüm Kızılderilileri çocuk kadın ayrımı gözetmeksizin kestikten sonra, ellerinizdeki kutsal kitaptan nağmeler okuyarak, tüm dünyaya pisliğinizi akıtan kan emici, katil barbarlarsınız!

Siz bu yüzyılın vebasısınız!

Şimdi bana Şeytan diyorsunuz.

Ama unutuyorsunuz. Beni Tanrı yaratmadı.

Beni siz kibir, aç gözlülük, cinayet, kıskançlık, oburluk, kin, nefret, savaş, çıkar, tecavüz, yalanlar ve dolarlarla yarattınız.

Şeytan, kötülüğü doğarken değil, yaşarken öğrenir.

Ve bir Amerikalının çocuğuna öğreteceği en iyi şey budur!

ŞEYTAN İLKELERİ 6
İnsan duyguları, kişisel ihtiyaçların zaaflığından doğar. Tüm duyguların kökeninde zayıflık vardır. Zayıf duygular ise inancı doğurur. Güçsüzler veya mağluplar, duygusal anlamda en zayıf olanlardır ve her zaman inanca sığınırlar. İnanç, onların ezilmiş duygularına merhem olur ve onları ölümden sonraki hayata sürükler!

Mucizeler bu yüzden palavradır!

Bu ülkenin en büyük mucizevî palavrası da budur:

Adalet ve özgürlük!

Adalet, özgürlük ve eşitlik vermez!

Eşitliğin olduğu yerde adalet olmaz!

Güç, adaletten ve eşitkilkten üstündür!

Tanrınızın yarattığı evrenin doğasında bu vardır.

Bu yüzden:

Evrenin Tanrı’sı Şeytan’dır. Onun tarafında olan hükmeder ve adaleti getirir!

Beyaz Saray, beyaza boyandığı günden beri meleklerden bahseder, ama içinde kor bir şeytanın kalbi yanar!

Kim en çok meleklerden bahsederse kork onun ruhundan!

En orospu ruha sahip onlardır. Çünkü gözlerden çekilince, şeytanın tasından şarap içip meleklerin masasına sıçarlar.

Hangisindensin sen? Orospularla yatıp bakirelerin tapınağında namus ve günahtan bahseden bir ak melek mi? Yoksa hak ve adalet ararken polis kurşunuyla çıkmaz bir sokakta başından vurulan siyah bir şeytan mı?

Sen en milliyetçisin, sen en dindarsın, en vatansever, en özgürlükçü ve en demokrat…

Ama şeytanın orospususun işte kimi kandırırsın?

Beyaz Saray, darp ettiği insanların kanıyla dolar basan bir darphanedir!

Ve müşterileri de sizlersiniz!

Hepiniz fahişesiniz. Oy verenler, askere gidenler, mitinglere katılanlar, alkışçılar, aşçılar, garsonlar, işçiler, fakirler, fikirsizler, orta sınıftakiler, şarkıcılar, kas kafalı futbolcular, züppe golfçular, ırkçı polisler, demokratlar, cumhuriyetçiler, hepiniz, hepiniz fahişesiniz. Tek farkınız, kendinizi düzdürürken karşılığında hükümetten para almıyorsunuz, üzerine vergi veriyorsunuz.

Unabomber gibi Amerika’nın gerçek yüzünü görenler bu ülkeyi yıkmak ister!

Özgürlük, insanın öleceğini bile bile, Sokrates gibi içmesidir gerçeğin zehrini!

Eğer ucunda ölüm olmasaydı, özgürlük kölelik olurdu.

İktidarlar ismini değiştirir, ülkeler ismini değiştirir, şehirler, toplumlar, canlılar, her şey; değişmeyen tek şey özgürlüğün ismidir! Özgürlük zora karşı gelmektir! Paraya, iktidara, lükse, rahata, fakirliğe, eşitsizliğe, evsizliğe, dine, askerliğe, cinayete, ölüme ve ölmek istediğinde de hayata: kısaca dayatılan her şeye!

Ve paradoks da burada başlar! Özgür olmak için önce kendi özgürlüğünden vazgeçmelisin!

Yoksa güçlü olamazsın!

Çünkü diğerlerinin özgürlüğü, senin ölümündür!

Yüce İsa’nın siki! Görüyor musun karşıda yükselen ateşi!

Bu ateş Beyaz Saray’dan yükseliyor!

Bu dünyanın en kara ateşi!

Bu gerçek devrimin güneşi!

Bu bir dönemin çöküşü!

Roma gibi yanıp Galya gibi dirilenlerin gücü.

Dininizle bu dünyayı kirlettiniz, biz şeytanın ateşiyle temizleyeceğiz.

Unutma:

ŞEYTAN ATEŞTEN GÖMLEK GİYER

Ve en mutlu anını,

CEHENNEMDE YANARKEN ÇEKER

ŞEYTAN İLKELERİ 7
Delilik zenginliktir!

Deliğin nasıl bir şey olduğunu bilir misin?

Bilemezsin. Her sabah uyandığında, çocuğuna tecavüz edip onun boğazını kesmiş olarak kalkacak olmanın korkusunu, öz anneni babanı öldürüp de bunu hatırlamamanın dehşet verici ihtimalini bilir misin? Ya da çocukluğundan beri cehennem korkusuyla yaşamanın, şeytanla korkutulmanın, şeytanın içimizde olduğunu ve ondan kurtulmak için her gün günah çıkarmak zorunda olmanın şizoit ruh halini…

Bölünmenin ne olduğunu bilir misin?

Doğruyla yanlışın, insanın anlık arzularıyla toplumsal kuralların arasında sıkışıp kalmış, ruhsuz bir yargıdan ibaret olduğunu…

Bir elinde İncil, bir elinde konfederasyon bayrağı sallayarak, çocukların üstüne kurşun yağdırmanın nasıl bir his olduğunu bilir misin? Parçalanan çocuğunun kopmuş kollarını tutan bir annenin yürekleri parçalayan feryatlarını dinlemek zorunda kaldın mı hiç? İsa’nın “öldürmeyin” öğretisiyle büyüyüp, öldürdüğün bebeklerden sonra göğsüne takılan madalyaları taşımanın verdiği vicdan yoksunu gururun ne olduğunu bilir misin?

Ve ülkene döndüğünde beş para etmediğini!

Biliyorum hepiniz iyi insanlarsınız, hepiniz vatansever Amerikalılarsınız, bir elinizde hamburger, diğer eliniz göğsünüzde beysbol maçlarında gür bir sesle milli marşınızı bağıra çağıra söylüyorsunuz. Hepiniz insanları çok seviyorsunuz, Hıristiyanları daha çok seviyorsunuz, özellikle de Protestan Amerikan askerlerini. Peki, Ebu Gureyb Cezaevi işkencecilerinizi, insanları evsiz bırakan mortgage’çi bankacılarınızı yaratan kapitalist sisteminizi, kindar ve bağnaz sağcı politikacılarınızı, silah sever valilerinizi, rüşvetçi ve ırkçı polislerinizi ve her şeyin üstünde Ortadoğu’daki milyonlarca masum insanın kanıyla ellerini yıkayan başkanlarınızı da seviyor musunuz?

Evet biliyorum seviyorsunuz. Çünkü onların hepsi de aslında kalpleri vatan sevgisiyle dolu, ülkesi için çalışan, iyi ve dindar Amerikalılar.

Siz sadece zencileri, fakirleri, Müslümanları, komünistleri, Rusları, ateistleri, Alman aksanlıları, Meksikalıları, Asyalıları ve çekik gözlü komşularınızı sevmiyorsunuz, çünkü onlar sizin gibi değil.

Hepsi de sizleri öldürmek, karılarınızı düzmek ve beyinsiz çocuklarınızı yakarak öldürmek istiyor di mi?

Eskiden zincirlere bağlayıp havyan gibi çalıştırdığınız, ağaçlara bağlayıp kırbaçladığınız Afrikalı köleler gibi! O aşağılık, iğrenç, insanlık dışı, şeytanca şeyleri yapmak istiyorlar size di mi!

Sizler işkenceye kendinize yapıldığında karşı çıkıyor, kendi canınız yandığınızda feryat ediyorsunuz; ama aynı şeyi siz yaptığınızda vatansever hislerinizle övünüyorsunuz ya da meşru müdafaa yaptığınızı geveleyip haklılığınızı savunuyorsunuz. Çocuklarım için, vatanım için, dinim için diye bahaneler buluyorsunuz. Eğer sizler insansanız, ben insanlığımdan iğreniyorum ve sizin inandığınız değerlerle tükürüyorum! Şeytanın elçisi diyorsunuz Müslümanlara, Müslümanlarsa sizlere diyor, bense diyorum ki, Müslüman ya da Hıristiyan fark etmez, işkencenin arkasında olduğunuz sürece şeytan bile sizinle boy ölçüşemez!

Sizler, kendinizi, şeytanın elçisi olduğunu göremeyecek kadar gözünüz kan bürümüş, ellerinizi nükleer sabunlarla yıkayın temizleyemezsiniz, DNA’nıza kadar şeytanın kanıyla kaynamış sizin pislik ruhunuz, sizlerin nefes almaya hakkı varsa, bana da sizi katletmek vaciptir.

Gururlu, güçlü, göğsü madalyalı, zeki, özgürlükçü, demokrat ve vatansever Amerikan halkı, evet sizlerden, hepinizden iğreniyorum. Çocuklarınızdan karılarınızdan kızlarınızdan torununuzdan, devletinizden, bayrağınızdan, dininizden Tanrınızdan! Sizler özgürlüğe, insan haklarına ve bu dünyaya küfürsünüz!

Kaçınız, beş yaşındaki çocukların beyinleri tarikatlarda yıkanırken din böyle olamaz dediniz? Kaçınız, evlatlarınız Irak’a giderken, Vietnam’a giderken, oradaki çocukların üzerine bomba boşaltırken vatanseverlik bu değil dediniz? 17 yaşına bile gelmemiş çocuklar ellerinde otomatik silahlarla okul basarken ağlayan aileler, kaçınız silah yasası değiştirilsin diyen insanların yanında oldunuz? İncil’le çocuklarınızın beyni yıkanırken kaçınız çocuğunuzun normal bir kitap okumasına izin verdiniz? Kaç çocuk Nietzsche okuduğu, Marx okuduğu; Stirner, Proudhon okuduğu için okul basmıştır, kaç çocuk Cinayet Şirketi’ni okuyunca terörist olmuştur; kaç çocuk Marquis de Sade okuduğu için sübyancı olmuştur? Bu ülkedeki katillerin kaçta kaçı ateist-komünist? Sübyancıların kaçta kaçı satanist?

Peki ya hapishanedeki suçluların kaçta kaçı dindar? Kaç tanesi İncil’e el basarak büyümüş?

Aman Tanrım, yoksa yüzde doksan dokuzu mu?

Evet, bu doğru, senin Tanrın, senin döktüğün kanla nefes alıyorsa, güçlü olmak için senin nefretine, kinine, baskına, zulmüne, yasaklarına, şiddetine, ahmaklığına ve parana ihtiyaç duyuyorsa, şeytanı doğuda arama, şeytan sensin ve o kadar kötüsün ki, Tanrı’n bile seni yalnız bırakmış. Eğer öyle olmasaydı, bu kadar acımasız olur muydun? Bu kadar gözün kan ve para bürür müydü? Bu kadar aşağılık şeyler yapıp halen insanlıktan, dinden ve demokrasiden bahseder miydin? Ellerin bu kadar kana ve petrole bulanmışken şeytanla savaştığını iddia eder miydin?

Tüm bu yaptığın iğrençliklerden ve seyirci kaldığın bunca kötülükten sonra halen bir şereften bahsediyor musun?

Öyleyse senin şerefini şeytanlar siksin!

Şeytan seni, karını, kızını, bebeğini, eklem yerlerinden parçalanıncaya kadar düzsün! Testislerindeki tohumların, şeytanın ıstırabıyla kavrulup kurusun. Şeytanın laneti, torunlarının torunlarının torunlarına kadar tüm dölünü sıcak közler içinde akıtsın. Istırabın cehennemden de uzun sürsün.

Ölümün kanlı, acı ve tuzlu olsun!

Amerikalılar!

Köpekler!

Şeytan sizi lanetlesin.

Şeytan size tüm dölünü akıtsın!

Amen!

ŞEYTAN İLKELERİ 8
Olgunlaşmak, aptallaşmaktır.

Düşünsene, insanın bir ruhu varmış. Bu ruh sen ölünce ak kanatlarını açıp ağır ağır gökyüzüne uçarmış. Peki, hangi yaştaki ruhun? Ben on dört yaşımda bir Katolik’tim. On yedimde kiliseden çıkmazdım. Yirmi birimde ilk kez ağzıma alkol aldım. Yirmi beşimde barlarda yatıp kalktım. Otuzumda Tanrı’yı reddettim.

Çok masal dinlemiştim, ama en korkuncu Tanrı’nın masalıydı.

O bana cehennemde yanacağımı söylüyordu.

Şeytan için bundan daha güzel bir cennet olacağını bilmiyor muşum gibi!

İlk kez bir kızla 25 yaşımda yattım.

27’imde orospulardan daha çok zevk aldığımı anladım.

30’umda kendimi işime verdim.

İşim ne mi?

Ben bir şeytanım.

Ve tek amacım insanoğlunun çizdiği sınırları yıkmak!

Tanrı’dan daha büyük bir Tanrı var…

Şeytan, Tanrı’nın ölümüdür!

Güçlü olan herkes şeytandır!

Tanrı kendi kendisinin şeytanıdır.

Melekleri bizim için değil, içindeki şeytanı durdurmak için kendisine yaratmıştır.

Ama şeytan melekler varken daha güçlüdür!

Çünkü dünyadaki kötülük, şeytanın ateşiyle değil, meleklerin ışığıyla aydınlanır.

Ve o aydınlıkta şeytanın değil, meleklerin kanatları yanar!

Neden biliyor musunuz?

Çünkü melekler savaşmaz, vaaz verir.

Şeytansa cehennemde yanmıştır!

Meleklerin vaazı onu yıkayamaz!

Hangi melek Şeytan’ın karşısına çıkmaya cesaret eder?

Hangi melek inananların birbirini öldürmesine engel olur?

Neden bu cehenneme “dur” diyen bir melek yok!

Çünkü, burada tek melek var,

O da Şeytan!

Din uğruna dökülen bunca kandan sonra

Kanlı cennetiniz,

Ancak

Cehennemin ateşiyle yıkanır!

Ve o ateşin tek efendisi ŞEYTANDIR!

Çünkü

Tanrı’nın hükmünün geçmediği tek yer

CEHENNEMDİR !

ŞEYTAN İLKELERİ 9
Duygusuz insanlar sandığınız gibi asosyallardan değil, topluma karışmış insanlardan daha fazla çıkar! Toplum, bir aradayken acımasız, ama yalnızken duygusal ve merhametli bireylerden oluşan tutarsız ve melankolik bir hastadır! Kendileri acı çekerken hepsi merhamet ister, kendilerinden olmayan biri acı çekerken de idam ağacının dalına yağlı urgan ilmikleyen gözü kan bürümüş bir cellât kesilir! Tıpkı Fransız devrimini yapanlar gibi, bir önceki gün, diğerini giyotine gönderirken ertesi gün kendi başını giyotinin altında bulan, gücünün ve sınırlarının farkında olmayan keskin bir bıçak! Kan akıttıkça kana acıkan bir makine! Kendi varlığı için tüm aykırı sesleri yok etmek isteyen bir öğütücü.

Toplum özgürlüğün giyotinidir!

Kendine karşı çıkan hiçbir başa acımaz!

Ve Amerikan toplumu, işte siz bu yüzden bir odun sürüsüsünüz!

Ben de sizi budayacak giyotinim!

Arkamda bıraktığım her ceset, Tanrı’nın değil Şeytan’ın kudretini gösterir!

Neden durduramıyorsunuz beni?

Neden şu an Tanrı’nın değil benim sesimi duyuyorsunuz?

Çünkü güçlü olan benim!

Kabul edin! Her biriniz, birer günahkârsınız!

Kendi yüreğinizi temizlemeden, şeytanın ateşiyle yanan yüreklere su serpmek istersiniz!

Tanrı neden kötülüğü sınamak için masumları ateşe atıyor?

Neden acılar içinde bedenleriniz yanarken Tanrı’nın değil, benim sesim yükseliyor?

Neden doğduğunuz günden beri Tanrı’ya dua eden diliniz, bedeniniz yanarken bana yalvarıyor?

Nerede ruhunuzu esirgeyen melekleriniz? Neden yaktığım ateşten kaçıyor?

Neden diri diri yanarken, etiniz kemiğinizden ateşler içinde ayrılırken, çığlıklarınız alevlerin arasında boğulup giderken, size yardıma gelmediler, etinizi kabartıp kemiklerinizi kömürleştiren ateşi söndürmediler?

Hani bir lafınız var ya, herkes ölümle yüz yüze gelince Tanrı’ya dua eder diye…

Bu koca bir yalan!

Kendi kulaklarımla duydum!

Sizler ölürken Tanrı’ya değil bana yalvardınız!

Çünkü orada Tanrı değil, ben vardım!

Bu ateşi görüyor musunuz?

Bu ateş sizin için!

Sizi siz yapan tüm iğrençlikler için!

Hepinizi tek tek yakamam biliyorum. Ömrüm yetseydi inanın yapardım!

Ama bir yolunu buldum, cehenneme açılan geçidi biliyorum!

Amerikalılar, size bir müjdem var! Kulaklarınızı iyi açın.

Tanrınız dedi ki:

“Ahiret’e çıplak geleceksiniz.”

Çünkü bu hikâye cennette yeri olmayanlar için…

“Giysilerinizi bırakın.

Gittiğiniz yerde hiç üşümeyeceksiniz!”

 

ŞEYTAN İLKELERİ 10
Siz melekler, ölümden sonra sonsuza dek süreceğini iddia ettiğiniz cennetin zevk-i sarhoşluğu için bu dünyada gözünü sakınmadan ölen ve öldüren bağnazlar yaratmadınız mı?

Siz melekler, şeytanın müritleri tarafından tecavüz edilen, gözyaşları içinde yalvarırken boğazları kesilip diri diri yakılan kurbanların acı haykırışlarını duymazdan gelmediniz mi?

Unuttuğunuz bir şey var!

Şeytan kendi kanatlarını yakmış bir melektir!

Bu nasıl bir paradokstur ki, her şeyi Tanrı yarattı dersiniz? Öldürülenelerin şeytan karşısında boynu kıldan ince değil mi? Tanrınızın yarattığını, şeytan yok etmiyor mu? Hangisi daha kudretli?

Yaratan mı, öldüren mi?

Meryem’i bile yatağına alan Tanrı’nın tarafında olan ibne ve aciz meleklere mi inanacaksın yoksa her gün cehennemde yanıp, en korkunç acıyı bile alevden kadehlerde içen, ruhunu ateşte közleyip Tanrı’ya kafa tutan şeytana mı?

Hangisinden olacaksın?

Dünyaya düştüğü andan itibaren zevk-i alem edip cehennemde yanarken bile başını dimdik tutan şeytandan mı?

Yoksa ergenliğe bile girememiş, acının damlasını tatmadan, dudakları en narin üzümlerin nektarlarıyla tatlanmış kırılgan meleklerden mi?

Şeytan zevki sever, ama en acıyı tatmıştır hep.

Ya melekler,

Ne kadar acı çekmiştir ki

Şeytan’ın içtiği zehrin tadına laf eder?

Hangisi daha eksper:

Hiç şarap içmemiş melekler mi, yoksa sütten kesilince şarabı tadan şeytan mı?

Hangisi günahların lekelerini temizlemeyi daha iyi bilir?

Hangisinin yolu daha bilge?

Pisliğe çare bulamayan melekler mi, yoksa cehennemin ateşinde saçlarını yıkayan şeytan mı?

Hangisi gerçekten beyaz? Dünyanın tüm kirli sokaklarında gezmiş, her akşam cehennemde günahlarını ateşle yıkayıp alevlerin dalgalarından ruhuna gömlek dikmiş şeytan mı; yoksa hep göğün tepesinde uçup dünya denen pisliğe serçe parmağını bile koymadan bulutların aklığıyla beyaz yakalarını parlatan melekler mi?

Hayat, sen mutluluğu ararken çektiğin acıların gölgesinde yetişen bir çiçektir.

Ve yaşam sadece bir kez çiçek açar!

O an geldiğinde hayatı kaçıramazsın.

İnanma, yaşa!

İnanma, dokun!

İnanma, iç!

İnanma ye!

İnanma zevk al!

İnanma inkâr et!

İnanma gül!

İnanma güçlü ol!

Ve inananları öldür!

İnanç öyle bir ruh halidir ki,

Tam anlamıyla bir sarhoşluk hissi verir.

Eğer uyuşturucu günahsa, inanmak en büyük günahtır!

Çünkü;

İnanırken şeytanla meleği ayırt edemezsin!

Öyle tatlı şeyler söyler ki Şeytan, onu Tanrı’nın sesi zannedersin!

Unutma,

Tanrı cenneti TÜM MELEKLER için yaratmıştır.

Ama CEHENNEM sadece

MELEKLERİN EFENDİSİ OLAN

ŞEYTANINDIR!

ŞEYTAN İLKELERİ 11
Akıllı tasarımcılar, yaratılışçılar, evrenin muazzam bir düzen içinde olduğunu, kusursuz olduğunu, dünyanın yörüngesinin iki santimetre kaysa kıyamet kopacağını, yaşamın yok olacağını, DNA’nın dizilimlerinden, altın orana kadar her şeyin mükemmel bir spiral dengede durduğunu ve bu dengenin ancak üstün bir tasarımcının ürünü olabileceğini söylerler. Ama bu muazzam düzene karşı gelen bir şey var:

Kendileri!

İnsan kusurlu bir üretimdir.

Küçük çocuklara tecavüz edip öldüren, sevgilisinin başını kesip gömen, oğluna kızına annesine tecavüz eden, sırf başka bir takımı tutuyor diye birini vuran, başka dinden, başka milletten olanlardan nefret eden ve kendini üstün yaratılmış olarak gören, yalan söyleyen, hırsızlık yapan; seri katiller, çocuk pornocuları, katiller, tecavüzcüler, başkasına boklarını yedirmekten ve onlara sayısız işkence yapmaktan sınırsız zevk alan insanlar…

Tüm bu pislikleri temizlemek için Tanrı’nın bulduğu yola bakın bir de:

DİN!

Bir de sonucuna bakın. Etrafınıza bakın.

DİN BU DÜNYAYI DAHA GÜZEL BİR YER HALİNE GETİRDİ Mİ?

Cennete en uzak yer, bu gün, dinlerin beşiği Ortadoğu değil mi?

Neden Tanrı evren gibi muazzam, kusursuz bir düzenin içine, her tarafından kusur ve nefret fışkıran insan gibi bir caniyi yaratarak bu mükemmel dizayna kirli ve buruşuk bir gölge düşürsün ki?

Ve neden onu düzeltmek yerine yeni kusurlar ortaya çıkartan din denen sistemi getirsin?

Bu bilgisayarınıza bulaşan bir virüsü temizlemek için yüklediğiniz başka bir virüs temizleme programından bulaşan daha korkunç bir virüsle uğraşmaya benzemiyor mu? Ya da kolestrol hastalarına verilen haplar yüzünden o hastaların bu sefer başka hastalıklarla uğraşmalarına…

Bana sınavda olduğumuz palavralarını anlatmayın sakın…

Nasıl bir sınav ki bu kendini savunamayacak kadar küçük bir çocuğu bir tecavüzcünün ellerine teslim etsin?

Tanrı gibi cehenneme gidecekleri bile affedecek kadar merhametli bir varlıktan nasıl çocuk tecavüzcüleri ve bebek katilleri gibi acımasız varlıklar doğar? Ve o sapıklardan, yani benim gibilerden, sizleri uyarmaz?

Şaka değil bu! Sen yaşamadın diye yok sayamazsın!

İnsanlar; dünyada yaşayan tüm insanlar, tek tek her birinin ruhlarının derinlikleri, Tanrı’nın veya akıllı bir tasarımın ürünü olmadığının en canlı ve en kötü kanıtıdır!

Zenci mahallelerinde dolaştın mı hiç? Oradaki sefaleti gördün mü? Florida’da yüz milyon dolarlık bir malikânede doğmuş beyazla, Mississippi deltalarında çakıl taşı çatılı bir kulübede doğmuş cebi delik bir zencinin arasındaki fark nerede kapanacak?

Cennette mi?

Ancak bir beyazın yarattığı Tanrı bu kadar adaletsiz olabilir. Bir insanı sefalet içinde yaşatıp cehennem ateşiyle arındırmak merhametli bir tanrının işi olamaz.

Böyle bir Tanrı şeytanın ta kendisidir!

Eğer kim olduğunu bilmiyorsan, yok olursun!

İşte sana kesin soru:

Tanrı diye bir varlık var mı?

Olsaydı şu an seninle konuşmazdım!

Ve etrafımda beni inanca geçirmek isteyen bir melek falan da göremiyorum.

Sadece ateşin sesini duyuyorum.

Ve kurbanlarımın çatırdayan çığlıklarını…

Şeytanın ruhu, cehennemin ateşiyle aydınlanır!

Ve sizler, cehennemin ateşini içerek ısınacaksınız!

Çünkü ben değil, esas sizler yoldan çıkanlarsınız!

İnandığınız Tanrı,

Kulaklarınızı iyi açın:

ŞEYTAN’IN TA KENDİSİ!

Şimdi size Tanrı’yım diyorum.

Ne yapacaksınız?

Elinize meşalelerinizi alıp Şeytan avına mı çıkacaksınız?

Kendiniz gibi olmayan herkesi yakmaya mı çalışacaksınız?

Gücünüz yeterse…

Yakıp yıkmaya devam edin YOBAZLAR!

ŞEYTAN

YAKTIĞINIZ ATEŞİN ALTINDAN

DÜNYAYI AYDINLATMAYA DEVAM EDER

ŞEYTAN İLKELERİ 12
Yaratmak en kutsal değerse

Öldürmek en kudretli güçtür!

Sonuçta Tanrı’nın verdiği canı Şeytan almıyor mu?

Tanrı, ölümün karşısında dilsiz kalkacaksa, hep Şeytan konuşsa ne olur?

Tanrı’nın sınırsız bir gücü varsa kendinden daha güçlü bir Tanrı yaratamaz mı?

Yaratırsa kendi yarattığına diz çöker. Yaratamazsa, yaratısının sınırı vardır. Sınırı olan bir şeyinse her şeye gücü yetmez. Ya da kendi gücünden korkar.

Kendi gücünden korkan bir Tanrı, meleklere mi şeytana mı yakındır?

Sana bir gerçeği itiraf edeyim:

Dünya bir sınav yeriyse hepiniz kaldınız. Tüm inananlar. Başta Katolik kilisesi olmak üzere tüm mezhepler ve dindarlar, cehennmede yanacaksınız.

Çünkü şeytanın oyununa geldiniz!

Şeytan’ın işi kötülük yapmak değil mi? Peki bir şeytana en fazla ne zevk verir?

İnsanları aptal yerine koymak ve onları sevap işlediklerini düşündürüp aslında günah işletmek. Eğer ben şeytan olsaydım ne yapardım biliyor musunuz, birini seçer ve ona kendimi haberci gibi tanıtır, sonra da ona istediklerimi yaptırırdım. Basit bir soru ama sadece bir kere düşün, İncil’i Şeytan yazdırmış olamaz mı? Tanrı izin vermezdi diyeceksin. Tanrı zaten seni sınava sokmadı mı? Neden vicdanınla, aklınla arana girsin ki?

Hem Tanrı, hangi kötülüğe izin vermedi ki?

Çocuk pornocuları, tacizciler, katiller, hırsızlar, savaşlar, atom bombaları, biyolojik silahlar, para uğruna kirletilen denizler, kesilen ormanlar, nesli tüketilen hayvanlar?

Tanrı’nın yarattığı dünyaya insandan daha fazla ne zarar verdi? Tanrı zaten inancınızı test etmek için çocuk pornocularını bile görmezden gelmiyor mu?

Diyeceksin ki kitabımız, Tanrı’mızın sesidir. Çünkü kötülüğü övmüyor.

Şüphelenmemen için elbette sevgiden bahseden şeyler de yazacak. Adı üstünde, bu bir test. Yoksa Şeytan’ı yazdığı kitabın kapağına Şeytan İlkeleri ismini verecek kadar aptal mı sanıyorsun?

Şimdi tekrar soruyorum:

İncil’i Şeytan yazdırmış olamaz mı? Ve diğer tüm kitapları?

Bir zamanlar dünya dini kanunların üzerinde dönmüyor muydu? Karanlığın, cahilliğin ve vahşetin hakim olduğu orta çağlarda…

Halen de bu dünyada en çok kan, din üstünden akmıyor mu? Siz birbirinizin kanını içerken şeytan cehennemin en sıcak köşesinden zevk-i alem içinde şarap içerek yaptıklarınızı izlemiyor mudur?

Bu benim bile aklıma geliyorken, Şeytan’ın aklına gelmez mi?

İşte gerçek sınav budur!

Şeytan işte budur!

İyiyken kötü, kötüyken iyiyi oynar!

Sen ateşken su olur, su iken ateş!

Şeytan’dan kaçamazsın!

Onu yakalayamazsın!

Onu göremezsin!

İzini süremezsin!

Onu durduramazsın!

Şeytan tek Tanrı’dır diyorum.

Tanrı tapanlarsa diyor ki, “Cehennemde yanacaksın!”

Peki, cennete kim gidecek?

Sevişmeyi yasaklayan Katolikler.

İçkiyi günah sayan Müslümanlar.

İşgal ettikleri topraklarda çocukları vuran Yahudiler.

Ortodoksları doğramış Katolikler.

Masumların kafasını kesen cihatçı İslamcılar!

Ordusunun kanlı pençelerini dünyaya atmış kapitalist ve dini bütün Protestan Amerikan askerleri…

Cennette neden bu kadar çok pınar var sanıyorsunuz?

Din uğruna birbirini kesen yobazlar ellerini yıkasınlar diye…

O halde neden Cennete gitmek isteyim ki?

Yüreğimin en güçlü sesiyle haykırıyorum işte:

TANRI’NIN KANLI CENNETİNE ÇIKAN

BİR DİNDAR OLMAKTANSA

ŞEYTAN’IN AYDINLIK CEHENNEMİNE

DÜŞEN MELEK OLMAYI SEÇERİM

VE ORADA BİLGELİKLE YANMAYI DİLERİM!

ŞEYTAN İLKELERİ 13
Son on yılda kaç idam mahkûmu suçsuz olduğu kanıtlanınca özgür bırakıldı?

Masum olmasına rağmen daha kaç kişi bu ırkçı ve çürümüş adelet sistemi yüzünden hapishanelerde çürüyor?

DNA testleri sonucunda son on yılda suçsuz yere yatan yüzden fazla kişi tahliye edilmedi mi? Kimileri hem de idama mahkûmken?

West Memphis Üçlüsü’nden Ricky Jackson’e kadar kaç insan daha masum yere hapisite çürüyecek?

Kokmuş adelet sisteminiz, haklının yerine güçlüyü savunan ve gücünü ırkçı ve dinci yasalardan alan bağnaz ve sağcı yargıçlarınız sayesinde daha da pis kokmuyor mu?

Peki, suçlu olduğu halde dışarıda gezen kaç insan var?

Kaç tanesi barlarda polisle kadeh kaldırıyor? Kaç tanesi savcıların senatörlerin sofrasında purosunu yakıyor?

Mahkemelerde adalet olmazsa şeytan adaleti sokakta sağlar.

Günah işlemeden kimse vicdan azabı çekmez. Din, vicdanını sarhoş edip rahatlamanı sağlayan bir içkidir sadece! Mesele dindar olmak değil veya sonradan pişman olup dine dönmek değil; içindeki şeytanı tanımaktır! İnsanı olgunlaştıran din değil günahlardır! Şeytan, vicdananını dengede tutan terazidir, eğer şeytan olmasaydı, melekler arafta kalırdı!

Hayatta çok insan gördüm. Masum insanları katleden ve göğsünü gururla şişirerek aramızda gezen katilleri. Suçsuz yere onların cezasını çeken günahsız insanları. Hapiste masum yere çürüyen insanları. Bu beni mahfetti. Bu haksızılığa göz yuman Tanrı mıydı? Yoksa adelet mi? Ve benim buna karşı yapacak hiçbir şeyim yok muydu?

Tanrıya inanmıyorum. Kötülüklerin cezası bu dünyada verilmeli.

Ve bu konuda bana şeytandan başka kimse yardım etmedi.

Çünkü kötülük hep vardı, şeytan sadece ismini verdi.

Bu yüzden, cahil toplumunuzu sevmiyorum, ırkçı insanlarınızı sevmiyorum, dinci kurallarınızı sevmiyorum, güçlüyü koruyan kanunlarınızı sevmiyorum, kan içici devletinizi, dirseğine kadar kana bulanmış dininizi ve zorba Tanrı’nızı sevmiyorum.

Hiçbir din, on üç yaşında tecavüz edilip boğazı kesilen bir çocuğun kaderini açıklayamaz.

Hiçbir Tanrı, masum bir çocuğun onlarca adamın tecavüzüne uğramasına seyirci kalamaz.

Her kötülük, şeytanın varlığını kanıtlamaz, Bizleri gözetleyen bir Tanrı’nın meşritiyetini yok eder sadece. Hangi Tanrı, bir çocuğun tecavüz edilip öldürmesini izledikten sonra ona tecavüz eden sapığın ruhunu sınadığını söyleyebilir?

Tanrı bir sapığın ruhunu sınamak için neden çocukların kurban olmasına seyirci kalır?

Kendinizi kandırmayın.

Şeytanla karşılaştığınızda Tanrı orada olmayacak.

Cehennem diye bir yer yok!

Cehennem burada, bizim içimizde.

Onu biz yaratırız!

Biz yok ederiz!

Ve melekler cehennemde savaşamaz.

Cehennemde savaşacak tek bir varlık vardır.

Şeytan.

HALÜSİNASYON

Tanrının her şeye gücü yetiyorsa neden kötülere bu kadar müsamaha gösteriyor ki?

 

Mutluluk da bir tür uyuşturucudur.

 

İçindeki bütün umutları öldür, geriye sadece vahşi ve kuduz bir köpek kalır!



BİR PSİKOPATIN GÜNLÜĞÜ

Umut şeytanın intikamıdır.

 

Tarih kurbanları değil, katilleri hatırlar. Çünkü doğanın yasaları avcıdan yanadır!

 

Siyaset, insanı budama sanatıdır.



SIRLAR UÇURUMU
Umut zenginler için sıradan bir ihtimal, fakirler içinse ilahi bir mucizedir.

 

Aşk, kalbin zehridir. Öldürmez ama hayat boyu acı verir.

 

İnsanın bu kısacık hayatta, sevdiği insanlarla ve sevdiği şeylerle daha fazla vakit geçirmesi yerine, onu daha da mutsuz eden ve büyük acılar çektiren kavgaların içine atılması ne kadar saçmaydı.

 

Bazen, güçlü olmak değil, merhametli olmak gerçekten güçlü olmaktır.

 

Her anımız mutlulukla dolu olsaydı, hatıralarımız bu kadar kıymetli olmazdı.

 

Hiçbir ateş vicdan ateşi kadar yakıcı değildir ama.